29 Mayıs 2014 Perşembe

Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk: 'Bugün, düne göre daha gayretli Daha hırslı ve daha kararlıyız.'

Bundan 95 yıl önce başlatılan ve tarihi bir adım olarak nitelendirilen 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınlayan Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, 95 yıl önce Samsun’da atılan o ilk adımın yıldönümünde Soma’da kaybettiğimiz kardeşlerimizin tarif edilemez acısıyla milletçe yasta olduğumuzu söyledi.  Konuk, “Ancak, bir olarak, birlik olarak, daha çok yardımlaşarak ve daha çok paylaşarak yaşanan acıları hafifletmek mümkündür. Bize bunu kendi tarihimiz öğretti. Biz tarihimizden bunu çıkardık” dedi.

“Tarih gidişatı değiştiren adamları ve adımları yazar. 19 Mayıs 1919’da Bandırma Vapurundan Samsun’a atılan o ilk adım genç, dinamik ve inançlı bir yürüyüşün, gidişatı değiştiren yürüyüşün başlangıcıdır” diyen Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, mesajında şunları söyledi;

“O ilk adım, istiklale giden yolu açan adımdır. O ilk adım, Anadolu’nun dört bir tarafını, her kesimden her kişisini bir bayrak altında toplayan adımdır. O ilk adım milletimizin zihnindeki acabaları dağıtan, mutlaka ve mutlak şekilde hürriyet, mutlaka ve mutlak şekilde bağımsızlık fikrini yeşerten ve büyüten adımdır. O ilk adım bir milletin bir birine sarılarak ve bir birinden güç alarak bir ve beraber yaşama iradesini tüm dünyaya ilan etmesine öncülük eden adımdır. 95 yıl önce atılan o adımın milletimiz nezdinde inşa ettiği mana bütünlüğü hala dipdiri ve hala millet olmamızı ve istikbale bir ve beraber yürümemizi sağlayan, istikbalde de bir ve beraber yaşamamıza temel teşkil eden ortak paydamızdır.

95 yıl önce o ilk adımla millet nezdinde tesis ettiğimiz ortaklık, sefa üzerine kurulmamış, olursa sevinçte kıvançta, ama illa ki, cefada, tasada, fedakârlıkta, kederde ve iyisiyle kötüsüyle kaderde ortaklık üzerine kurulmuştur. 95 yıl önce atılan o ilk adımın hatıraları ve hatırlattıkları milletimizin ortak hafızasında hala diri, hala capcanlıdır.

O ilk adımın 95’nci yıl dönümünde bir taraftan 95 yılda başardıklarımızdan güç alarak istikbale daha kararlı ve daha iddialı yürürken, bir taraftan da 95 yıl önceki gibi yürek yangınımızı bir birimize sarılarak ve kederde yaptığımız ortaklıkla soğutmaya çalışıyoruz.

Bugün 95 yıl önceki o ilk adımın yıldönümünü hatıraları ve hatırlattıklarıyla yad ediyor, Soma’da kaybettiğimiz kardeşlerimizin acısıyla gözümüz yaşlı, yüreğimizdeki kor ateşle buruk bir şekilde geçiriyoruz. Düştüğü yeri yakan ateşin, hüznün ve acının elbette tarifi de telafisi de mümkün değildir. Ancak, bir olarak, birlik olarak, daha çok yardımlaşarak ve daha çok paylaşarak yaşanan acıları hafifletmek mümkündür. Bize bunu kendi tarihimiz öğretti. Biz tarihimizden bu dersi çıkardık.

Soma’da ebediyete uğurladığımız kardeşlerimizin acısı yüreğimizde, ülkemizin dört bir yanında onları dualarımızdan eksik etmeden, tarlaya tapana, çifte çubuğa daha sıkı sarıldık. Daha çok üreten, daha müreffeh bir Türkiye için. Evlatlarının çalışma koşullarını ve çalışacakları mekânları dünya standartlarının üstüne taşıyan bir Türkiye sevdasıyla bugün düne göre daha gayretli, daha hırslı, daha kararlıyız.

95 yıl önce Samsun’da atılan o ilk adımın yıldönümünde Soma’da kaybettiğimiz kardeşlerimizin tarif edilemez acısıyla milletçe yastayız. Bugün kolumuz kanadımız kırık. Rahmet dualarımız ebediyete uğurladığımız kardeşlerimiz ve 95 yıl önce attığı o ilk adımla gidişatın değişimini başlatan ulu Önder Atatürk ile milletimizin istiklal ve istikbal yolculuğunda ona eşlik eden silah arkadaşları ve yokluk ve yoksulluk içinde verdiği mücadeleden birliğe ve birbirlerine sarılarak zaferle çıkan ecdadımız ve aziz şehitlerimiz içindir. Şuur, idrak ve nitelikleri ile gurur kaynağımız olan ve en büyük zenginliğimiz olarak gördüğümüz, Cumhuriyetimizi yaşatma ve yüceltme mesuliyetini tevdi ettiğimiz, geleceğimizin teminatı gençlerimize ithaf ettiğimiz bu özel günde dualarımız, onlarla ve onlar içindir.”

Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk: “Türk Çiftçisi Kendisini ispatladı”

14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla bir mesaj yayınlayan Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, Türk çiftçisinin omuzlarındaki yükün hafifletildiğinde, toprakla arasına örülen duvarların kaldırıldığında neleri başarabileceğini kendi inşa ettiği sanayi tesisleriyle ispatladığını söyledi.

İnsanlık tarihinin en eski uğraşlarından biri tarım, insanlık tarihinde insanların ilk mesleklerinden birisinin de çiftçilik olduğunu söyleyen Konuk, açıklamasında şu mesajları verdi;

“Bugün dünya çiftçiler gününü kutluyoruz. Bugün vesilesiyle tarım sektörü ve çiftçi hatırlanacak. Tespitler, temenniler ve beklentiler dile getirilecek. Gösterişli veya gösterişsiz birkaç tören, bir kaç toplantı da düzenlenecek. Çiftçiye özel bugünde, tek geçim kaynağı çiftçilik olanlar istisnaları dışında meydanlarda, salonlarda olmayacak. Adlarına ithaf edilmiş bugünü sadık dostları kara toprakla haşır neşir olarak geçirecek, kutlamayı daha çok çalışarak yapacaklar. Binlerce yıldır olduğu gibi, topraktan kıymet üretmek için işlerinin başında olacaklar.

Çiftçilik diğer mesleklere göre insanların yaptığı en eski işlerden biridir ya da başka bir ifadeyle çiftçilik tarihi kökleri binlerce yıl öncesine dayanan bir meslektir.  Ancak bu durum çiftçiliğin modasının geçtiği anlamına gelmeyeceği gibi çiftçiliğin ve onların yaptığı işin önem ve itibarını da zedelemez. Hatta mevcut durumda diğer meslek guruplarına göre bugün için milli gelirden daha az pay almaları, mesleği çiftçilik olan ve geçimini tarım sektöründen sağlayan kesimin kişi başına milli gelirden hissesine düşen payın, ülke ortalamasının üçte birlerinde kalması da onların üretiminin ve ürettiklerinin önem derecesi ile ilgili bir gösterge kabul edilemez. Onlar yaptıkları iş ve topraktan ürettikleri değerle bu ülke için taşıdıkları önemi ispat etmiş, ürettiklerinin karşılığından yaptıkları fedakârlıkla ülke ekonomisine ilk can suyunu vererek bu ülkenin başı en dik gezmeye hak kazanmış, itibarları asla tartışılamayacak kesimidir.  Onlar dün ürettikleriyle, tarımsal üretimden başka üretimi yok denecek kadar az olan, sermayesi yağmalanmış, genç nüfusunun ekseriyetini cephelerde şehit olarak toprağa emanet etmiş, dört bir tarafı savaşların yıkımını yaşamış bir ülkenin yeniden imar ve inşasında en ön safta ve tektiler.

ONLARIN ÜRETTİKLERİYLE FABRİKA OLDU, LİMAN OLDU, BARAJ OLDU

Onlar üretti onların ürettirdiklerinden arttırdıklarımız fabrika oldu. Onlar üretti onların ürettiklerinden arttırdıklarımız okul oldu, hastane oldu, yol oldu, liman oldu, baraj oldu. Onların dişinden tırnağından arttırdıklarıyla okuttukları evlatları doktor oldu, mühendis oldu, sanatçı oldu, öğretmen oldu, eczacı oldu, kimyager oldu, avukat oldu, hakim, savcı oldu... Onlar ürettikleri ve ürettiklerinden arttırdıklarıyla sadece bir ülkenin fiziki inşasına ilk can suyunu vermekle kalmadı, beşeri inşası da onların ferasetinin eseri oldu.

Çiftçiler olarak biz itibarımızı yaptığımız işle ve ülkemize verdiğimiz katkı ile inşa ettik. Hisseden daha fazla pay derdinde de asla olmadık. Kentlere akınla başlayan süreçte ekonomik tercihlerde önem sıralamasında geriye itilmemizin, sektörden zorunlu göçe dolayısıyla da insan sermayesinde erimeye sebep olan gelir dağılımındaki çiftçi aleyhine oluşan dengesizliğin arızi bir durum olduğunu, yaptığımız üretimin hem bugün hem de yakın ve uzak gelecekte ülkemiz için hayati önemini koruduğunu biliyoruz. Aza da çoğa da şükretmek bizim fıtratımızın gereğidir. Düne vefa beklentisi içinde de değiliz. Topraktan ürettiğimiz kıymetin ülkemiz için kıymetini biliyoruz.

BEKLENTİMİZ; SIRTIMIZDAKİ YÜKLERİN KALDIRILMASIDIR


Bugün için ve bugün vesilesiyle beklentimiz o dur ki,  hedefine iki basamak birden yükselerek dünyanın en büyük beş tarım ekonomisinden biri olmayı koymuş bir ülkenin o hedefi gerçekleştirecek asli unsurları olarak, önümüzdeki tarım dışı engellerin ve sırtımızda taşıdığımız yüklerin kalkması, kaldırılmasıdır. Bunun ilk adımı ekonomide ve sosyal hayatta itildiğimiz pozisyonun düzeltilmesiyle atılabilir. Unutulmamalı ki, millet hayatında herkesin ve herkesimin yeri doldurulamaz bir rolü, işlevi ve görevi vardır. Çiftçilerde her meslek gurubu gibi millet hayatı için vazgeçilmez, vazgeçilemez bir işlevi yerine getiriyor. O nedenle bir doktorun, bir eczacının, bir mühendisin, bir öğretmenin, bir işadamının, bir işçinin, bir memurun, bir polisin, bir askerin, bir hakimin, bir avukatın, bir esnafın, bir sanatçının, bir sporcunun yaptığı iş ne kadar önemliyse tarlayı tapanı terk etmeyen her bir çiftçinin yaptığı iş de o kadar önemlidir.  Diğer meslek mensupları gibi her bir çiftçinin de mesleki itibarı en üst düzeydedir ve yaptığı işe ve ürettiği ürüne saygı beklemek O’nun hakkıdır, bizim hakkımızdır.  Tarımsal altyapı ile ilgili meselelerimiz, destekleme politikalarımız, fiyatlama problemlerimiz hepsi teferruattır ve bu teferruatların tamamı tarım sektörünün, dolayısıyla çiftçinin ekonominin asli unsurları arasında hak ettiği yerde olmasıyla çözümü çok basit olan hususlardır.

Kaldı ki, dünyanın seyri öznesinde çiftçi olan ve onun üretimini önemsemeyi, onun ürettiklerine kıymet vermeyi gerektiren bir seyirdir. Geleceğin dünyasında iki sektöre stratejik önem atfediliyor. Biri enerji, diğeri gıda.  Bu iki sektörde geleceğini garanti altına alan ülkelerin geleceğin dünyasında yıldızı yükselen ekonomiler olacağını, önlemini alamayanların ise bağımlılıklarının artacağını siyasetçiler, bilim adamları, ekonomistler, aydınlar herkes ve her kurum söylüyor.

Çiftçi gıda üretim zincirinin ilk halkasındadır ve herkesin malumudur ki, tarımsal üretim olmadan gıda üretimi ve gıda güvenliği konuşulamaz. Arazi varlığı, iklim yapısı, sahip olduğu endemik tür zenginliği ile dünyanın tarımsal üretim için en şanslı ve Yüce Allah’ın bahşettiği en bereketli coğrafyalardan birine sahip ülkemizi geleceğin dünyasında kuvvetli, kudretli, zengin ve itibarlı konuma taşıyacak bir diğer avantajı ise bu potansiyeli harekete geçirecek kabiliyet ve nitelikte insan kaynağına sahip olmasıdır. Bugün kendisine atfedilmiş özel günü üreterek kutlayan Türk çiftçisi bu potansiyeli harekete geçirerek, ülkemizin geleceğini inşa edecek, ülkemizin zenginliğine zenginlik katacak, evlatlarımızın tabağındaki yemeğin miktarını ve kalitesini arttıracak, elindeki lokmaya sahip çıkacak, gıda güvenliğimizin teminatı olacak idrake sahiptir ve bunu gerçekleştirebilecek kudrettedir.

Bu idrak ve nitelikteki Türk çiftçisinin parlak bir gelecek konusunda hem umudu hem de bu iddiasına destek olacak çabalar konusunda beklentisi vardır. Dün tarım sektörümüze verilen hedef kendi kendine yeten ülke idi. Bugünün Türkiye’sinin hedefi dünyanın en gelişmiş ilk beş tarım ekonomisinden biri olmak, tarımsal hâsılayı 9 yıl içinde iki buçuk katına çıkarmak ve kendimize yetenden fazlasını üreterek tarım ürünleri ihracatında 40 milyar dolar sınırını aşmaktır. Bunlar, bu hedefler bugünün geleceğe borcu ve taahhüdüdür ve Türk çiftçisi üretimin önündeki tarım dışı engeller kaldırılırsa bu hedefleri hem çok daha kısa sürede hem de fazlasıyla aşabilecek kabiliyettedir.

Türk çiftçisinin kabiliyet ve başarısının beylik laflardan ibaret olmadığının, verilecek küçücük destekle büyük başarıların elde edilebileceğinin ispatı Pancar Kooperatiflerinin son dönemde tarım ve tarımsal sanayide gerçekleştirdikleridir. Özelde pancar, genelde Türk çiftçisi omzundaki yük hafifletildiğinde, toprakla arasına örülen duvarlar kalktığında neleri başarabileceğini kendi inşa ettiği sanayi tesisleriyle ispatladı. Kendi üretimini teminat altına alabileceğini, en önemlisi de küresel ekonomik sistemde rekabetçi yapısı ile dünyayla yarışabileceğini gösterdi. Ve bu organizasyon 365 gününü çiftçiler günü ilan ederek, çiftçinin omzundaki tarım dışı yükleri kaldırmak, üretimde sürekliliği ve sürdürülebilirliği sağlamak, tarım sanayi entegrasyonunu tesis ederek dünya ile rekabette Türk çiftçisini avantajlı hale getirmek için çalışıyor. Tarımsal Ar-Ge ile tarımın geleceğine yatırım yaparken, yeni tarım teknik ve teknolojilerini ülkemize kazandırıyor. Bu tesisleri ve örnekleri çoğaltmak elimizdedir. Artan her tesis daha çok ürün, daha çok üretim, daha çok kazanç demektir. Artan her tesis, alın teri kurumadan emeğin karşılığını aldığı, üretimin mübarek sayıldığı, ekerken ve biçerken emeğin boşa gideceği endişesinin asla taşınmadığı ve merkezinde Türk çiftçisinin yer aldığı bir iddiayı realize etmektir.

BU TOPRAKLAR KENDİSİNİ SEVGİYLE İŞLEYENE CÖMERTTİR

İçindeyiz ve biliyoruz bu toprakların Türkiye’yi dünyanın en gelişmiş ekonomik güçlerinden biri yapacak potansiyeli var. Ve bu topraklar kendisini sevgiyle işleyenlere bereketini sunmakta cömert. Ve bu toprakların bereket ve cömertliğini zenginliğe dönüştürme kabiliyeti ile tecrübesi de Türk çiftçisinde var. O zenginliği harekete geçirmek için beklenen tek şey dün olduğu gibi bugün de toprağın yoramadığı çiftçimizi yoran tarım dışı yüklerin Türk çiftçisinin omzundan kalkmasıdır. Bugün vesilesiyle bunu beklemek, adım atıldığını veya atılacağını duymak fedakâr, çalışkan ve kanaatkâr Türk çiftçisinin hakkıdır.

Topraktan kıymet üretenlerin kıymetinin bilindiği, ekerken de biçerken de, çapada da, hasatta da, tarlada da köyünde de çiftçinin yüzünün güleceği bol ve bereketli günler dileğiyle,  tüm üreticilerimizin 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü kutluyorum.”

Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk’tan Anneler Günü mesajı

Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, her yıl Mayıs ayının ikinci haftasında kutlanan “Anneler Günü” dolayısıyla yayınladığı mesajında, millet olarak tüm annelere karşı ortak yükümlülüklerimizin bulunduğunu belirtti. Konuk, “ Onların evlatları için istediği huzurlu, mutlu, müreffeh bir geleceği tüm anaların bütün evlatları için ve birini yekdiğerine tercih etmeden, vatanın her karışında inşa etmek hepimizin ortak yükümlülüğüdür” dedi

“Bu iklimin tesisi ve muhafazasında rehberimiz yine annelerimizdir, anaların yüreği ve annelerin evlatları için taşıdığı ve yücelttiği hislerdir” diyen Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, mesajında şunları söyledi;

“Kuru bir kelimeden ibaret değildir anne. Mana zenginliği en fazla olan kelimedir. İster 3 harfle ana olsun, ister dört harfle anne, o iki hece birçok manayı aynı anda yüklenir.  Bazı kelimeler gerçek manasını annede bulur. Bazı kelimeler ise anne ile birlikte kullanılınca ifade ettiği manayı bir başka güzel anlatır.

Sevginin hiçbir çeşidi annenin evladına sevgisindeki kadar karşılıksız sevgiyi tarif edemez. Keza o sevgi umman gibi sonsuz, sevginin hiçbir çeşidinde olmadığı kadar içtendir. Şefkat, anne şefkatiyle ifade edildiğinde başka bir boyuta yükselir. Kim ne için yaparsa yapsın hiçbir fedakârlık ve hiç kimsenin fedakârlığı anaların evlatları için gösterdiği ve gösterebileceği fedakârlık ile boy ölçüşemez.  Hiçbir ortamın verdiği huzur ana evindeki huzur kadar güven duygusu ve sevgi ile bütünleşemez. Merhameti, hiçbir sıfat annelerin taşıdığından daha güzel ve onun hakkını vererek taşıyamaz. Hiçbir güç ana kanadı kadar güven telkin edemez ve hiç kimse anne kadar koruyamaz. Hiçbir sabır ve hoşgörü anaların sabır ve hoşgörüsüne tartıda ağır basamaz. Tatlı dil annelere has, evladı söz konusu olunca yürek titremesi annelere özeldir. Sadece annelerin gözlerinin içi evlatlarına bakarken gönülden güler. Üzülse de üzmemek, hüzün, tasa ve kaygıda bencillik edip, neşe ve sevinçte cömertlik sadece annelerin taşıyabileceği erdemdir.

Yaşı, makamı, mevkisi her ne olursa olsun hepimiz öncelikle birer evladız ve evlat olarak hepimizin annelerimize, analarımıza karşı vazifeleri, mesuliyetleri vardır. Bu mesuliyet ve vazifeler sadece annelere adanmış özel bir gün ile de sınırlı değildir. Hayatın anlamını evlatlarının huzur, mutluluk ve sağlığı olarak gören annelerimize bugün ve bugüne özel alınan büyük ya da küçük hiçbir hediye onların evlatlarına vakfettiği hayatın karşılığı da değildir. Birer evlat olarak annelerimiz için yaptıklarımız ve yapabildiklerimiz şahsi mesuliyetimizdendir, ancak millet olarak yapabileceklerimiz, yapmamız gerekenler hepimizin tüm annelere karşı ortak yükümlülüğüdür. Onların evlatları için istediği huzurlu, mutlu, müreffeh bir geleceği tüm anaların bütün evlatları için ve birini yekdiğerine tercih etmeden, vatanın her karışında inşa etmek hepimizin ortak yükümlülüğüdür. Bu iklimin tesisi ve muhafazasında rehberimiz yine annelerimizdir, anaların yüreği ve annelerin evlatları için taşıdığı ve yücelttiği hislerdir.

Hiçbir annenin evladının geçimi için endişe taşımayacağı müreffeh bir geleceğin, hiçbir annenin evladının güvenliğinden endişe etmeyeceği hoşgörü, güven ve huzur ikliminin inşasında milletçe en büyük dayanağımız annelerimizin dualarıdır. İlham kaynağımız ise yine annelerin koruyucu yüreği, art niyetsiz ümidi, sonsuz ve içten sevgisi, karşılıksız fedakârlığı, üzülse de üzmeme erdemi, hep güzeli söyleyen tatlı dili ve engin şefkatidir.

Bu duygu ve düşüncelerle tüm annelerimiz ve anne adaylarımız ile birlikte, yüreği annelik hisleriyle dolu olan kadınlarımızın, başta şehit anaları olmak üzere evlat hasreti ile yürekleri dağlanmış, hayatın bir yanını eksik yaşayan hüzünlü annelerimizin ve annelerini ebediyete uğurlamış ve onların şefkat ve sevgi hatıralarıyla bugünü buruk bir şekilde geçiren kardeşlerimin anneler gününü en içten dileklerimle kutlarım.