Türkiye 24 milyon hektarlık tarım arazisiyle arazi varlığı bakımından
dünyada 13’üncü sıradadır. Sahip olduğumuz bu arazinin yaklaşık 8,5
milyon hektarı sulanabilir arazi ancak bunun henüz yaklaşık % 60’ında
sulu tarım yapabiliyoruz. Yani toplam tarım arazilerimizim üçte biri
sulanabilir arazi ancak bunun da tamamına sulama altyapısını henüz
ulaştıramamış durumdayız. Tarım arazilerimizin her yıl yaklaşık 4 milyon
hektarı ise nadasa bırakılıyor. Yani mevcut arazilerimizin de %80’inde
zirai üretim gerçekleştirebiliyoruz. O arazilerin bereketinden geçimini
sağlamaya çalışan 17,3 milyon insanımız Türkiye’nin dört bir tarafında
köylerde, mezralarda yaşıyor. Türkiye nüfusunun yaklaşık % 23’üne
tekabül eden bu nüfus, sahip olduğu 12,5 milyon büyük, 32,3 milyon
küçükbaş ile de hayvansal üretim gerçekleştiriyor.
Bu 17,3 milyon insanımız yıl boyu çoluk çocuk ailecek çalışarak bir
yılda toplam 61,8 milyar dolarlık tarımsal hâsıla üretiyor. Bunun da
40,8 milyar dolarlık kısmı bitkisel üretimden geri kalanı hayvancılık ve
diğer üretim kalemlerinden oluşuyor. Kişi başına milli gelir
ortalamasının 10.469 dolar olduğu ülkemizde tarım kesiminde bu rakam
genel ortalamanın yaklaşık üçte biri olarak gerçekleşiyor ve 3.602
dolara düşüyor.
Arazi varlığı, tarımsal arazilerinin yapısı, iklim özellikleri ile
tarımsal üretim için önemli avantajlara sahip olan ülkemiz, son 10 yılda
tarım ekonomileri arasında 4 basmak ilerleyerek dünyada Çin, ABD,
Hindistan, Brezilya, Japonya ve Endonezya’dan sonra 7. Sıraya
yükselirken 10 yıl sonrası için hedefini dünyanın en büyük tarım
ekonomileri arasında ilk beşte yer almak olarak belirledi.
Bugün için 61,8 milyar dolarlık tarımsal üretim gerçekleştiren Türkiye,
2023’te bu üretimini 150 milyar dolara, 15,3 milyar dolar olan
ihracatını ise 40 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor. Bugün için 17
milyar dolar civarında olan ve sanayi için ithal edilenler hariç 11
milyar dolar civarında olan tarımsal ürün ithalatını ise olabildiğince
azaltmayı amaçlıyor.
Bu mümkün mü? Mümkün. Önce üretim altyapımızı tamamlayıp, sonra da
sektörü üretmeye, daha çok ve daha nitelikli üretmeye teşvik edebilirsek
bu hedeflerden daha fazlasını da gerçekleştirebiliriz.
Mesela 2023 yılında sulanabilir arazilerimizin tamamını su ile
buluşturma hedefi ve Mavi Tünel, GAP gibi projelerde kaydedilen ilerleme
kararlılığın göstergesidir. Arazi toplulaştırmasında ulaşılan rakamlar
yapısal meselelerin halli için atılan önemli adımlardır.
Ancak en az bunlar kadar önemli husus şudur, ne üreteceksiniz ve
ürettiklerinizi ne yapacaksınız? Zaten bol olanı mı üretmeye devam
edeceksiniz, ihtiyaç olanı, dünyada talebi yükseleni mi üreteceksiniz?
Üretip müşteri mi bekleyeceksiniz, ürettiklerinizi mamul ürün haline
getirip müşterisini mi bulacaksınız? Yani üreticiyi çiftçilikten
hammadde tedarikçisi haline getirebilecek misiniz? Bizim cevap üretmemiz
gereken sorular bunlar.
Akıllı işletmeci, akıllı sanayici elindeki sermayeyi en verimli şekilde
kullanmaya çalışır. Varsa fabrikası kapasiteyi olabildiğince yüksek
tutmaya, düşük maliyetle üretip, pahalı fiyatla satmaya çalışır. Bol
olanı değil pazarın talep ettiğini üretmeye çalışır. Bu tarım sektöründe
de böyle olmak zorunda. Üreticinin fabrikası toprak. Oraya ne ekersen
onu alıyorsun. Onun için önce o araziyi bir işletme olarak göreceğiz. O
işletmeden de maksimimum geliri elde edebileceğimiz üretimi
planlayacağız. Mesela, biraz önce belirttim, nadasa bırakılanlar hariç
bizim ülkemizdeki bitkisel üretim yaklaşık 20 milyon hektarlık bir
arazide yapılıyor. Toplam bitkisel üretim hasılası ne kadar? 40,8 milyar
dolar. Yani bir hektar tarım arazisinde biz ortalama 2.040 dolarlık
ürün üretebiliyoruz. Dekarda 204 dolar. Yani aşağı yukarı bir yılda, bir
dekardaki bitkisel üretimin toplam değeri 350 TL. Konya kadar bir
araziye sahip Hollanda yaklaşık 1 milyon hektarlık tarıma elverişli
arazide 20 milyar dolarlık üretim gerçekleştiriyor. Yani hektar başına
yaklaşık yılda 20.000 dolarlık hâsıla elde ediyor. Dekarda 2.000 dolar.
Yani dekar başına ciroda bizim üretim değerimizi 10’a katlıyor.
Ürettiğini de öylece bırakmıyor. Tarımsal sanayide değerlendiriyor,
kendi ürettiklerini, hatta hiç üretmediklerini dünyanın dört bir
yanından, bizden, bizim üreticilerimizin tarlalarından da toplayıp
kurduğu sanayi tesislerinde harmanlayıp, birkaç işlemden geçirdikten
sonra, o 20 milyar dolarlık tarımsal üretimle entegre ettiği gıda
sanayisinden 150 milyar dolarlık ciro elde ediyor. O cironun önemli bir
kısmı da, yani oluşan katma değer de kooperatifler vasıtasıyla tarım
sektöründe, yani tarlaya tohumu atanda, seraya fidanı dikende, ahırda
uğraşanda kalıyor.
Mesela Japonya bir adalar ülkesi. Coğrafyası son derece elverişsiz.
Toplam büyüklüğü Türkiye’nin hemen hemen yarısı. Yaklaşık 127 milyon
nüfusu var. O Japonya’nın tarıma elverişli arazisi ise Türkiye’nin tarım
arazisinin beşte birinden daha az. Ama o Japonya Türkiye’den daha çok
tarımsal hâsıla elde ediyor. Bu hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bir
durumdur. Onlar ne yapıyor da 1 birim araziden bizim aldığımızın 5
katından fazlasını alıyor. Ya da biz neleri yapamıyoruz da onların 1
hektarda ürettiğini üretmek için 5 hektardan fazla araziye ihtiyaç
duyuyoruz. Konya Şeker olarak biri beş yapmak için var gücümüzle
çalışıyoruz. Sadece bedenimizi değil aklımızı da terletiyoruz. Yani
mevcut üretimi ikiye üçe beşe katlamak için yapılması gerekenleri
yapmaya çalışıyoruz. 2023’e şunun şurasında 10 yıl kaldı tarım
arazilerimizin büyüklüğü değişmeyeceğine göre neleri değiştirip
üretimimizi iki buçuk katına çıkarırız biz ona çalışıyoruz. Yani aynı
araziden iki buçuk kat verim almak için Konya Şeker olarak üzerimize
düşeni, yapmamız gerekenleri yapmaya gayret ediyoruz. Arazi miktarı
sabitken üretimi arttırmanın yolu ne? İyi tohum, nitelikli gübre, doğru
sulama. Biz üçünde de varız ve yaptıklarımızla da yetinmiyoruz. Hep daha
iyisini, hep daha verimlisini üretmeye çalışıyoruz.
Bizim Konya Şeker’de yapmak istediğimiz, önemli mesafeler aldığımız tam
da budur. Yani çiftçinin en büyük sermayesi olan toprağın rantabl
kullanılmasını, daha çok üretmesini ve ekonomik değeri daha yüksek
ürünleri üretmesini sağlamak. O artan üretimin ve çeşitlenen ürünün de
tamamını tarımsal üretimle entegre olmuş sanayide katma değerli hale
getirerek, oluşan katma değerin, tarlaya tohumu atana, fideyi dikene,
ahırda uğraşana intikal etmesini sağlamak.
Bizim dondurulmuş patates fabrikasıyla, şeker fabrikasıyla, yem
fabrikasıyla, ham yağ fabrikasıyla, çikolata, şekerleme, bisküvi, kek,
gofret üretim tesisleriyle, sıvı şeker fabrikasıyla yaptığımız budur.
Donuk sebze tesisleriyle, patates nişastası fabrikasıyla, et-süt entegre
tesisleriyle yapacağımız da budur. 10 yılda 28 üretim tesisi bu hedefi
gerçekleştirmek için atılan ilk adımlardı. Bunun sonrası da var, daha
sonrası da olacak.
Biz yaşadık gördük biliyoruz, Türk tarımının “ama” ile “ancak” ile
“fakat” ile başlayan cümlelere, olmazları dinlemeye değil olurları ve
olanları konuşmaya ihtiyacı var.
Örnek ortada, çare de ortada. Tarım sektöründe tarladaki çiftçiden ve
çiftçi örgütlenmelerinden, kooperatiflerinden başlayarak herkesin
yapabileceği bir şey, yapabileceği çok daha fazla iş var. Kafalar bahane
üretmeye değil çare üretmeye çalışmalı artık.
Sözün özü; yapmak isteyen her zaman bir çare, yapmak istemeyen her zaman
bir bahane bulur. Tablo ortada, rakamlar ortada, potansiyelimizi de
biliyoruz. Sektörü daha büyük hedeflere taşıyacak irade de mevcut. O
halde zaman mazeret gösterme değil marifet gösterme zamanıdır.
Köy-Koop Haber Tarım Gazetesi, Mayıs 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder